Tahtada Buluşan Kültürler
- Suat Emuce
- 2 Ağu
- 1 dakikada okunur
Satranç, insanoğlunun düşünme biçimini, stratejisini, estetik anlayışını ve kültürler arası etkileşimini bir kareye sığdırma becerisidir. Gökyay Satranç Müzesi’nde gerçekleştirdiğimiz bu bölümde, bir oyunun ötesine geçen bu çok katmanlı anlamı görünür kılmaya çalıştık.
Satranç taşları sessizdir ama güçlüdür. Her biri bir coğrafyanın sesi, bir halkın estetiği, bir çağın hafızasıdır. Biz bu bölümde, sadece taşların hareketlerini değil; taşların nasıl şekillendiğini, nasıl bir düşünce ve inançla yontulduğunu, nasıl bir kültürel bağlamda üretildiğini anlatmak istedik.
Gökyay Müzesi’nin koleksiyonunda dolaşırken, Hindistan’dan Fransa’ya, Moğolistan’dan Osmanlı Sarayı’na uzanan estetik çeşitliliği, yalnızca sanat tarihi açısından değil, insanlığın ortak bir dile duyduğu özlem açısından da ele aldık. Çünkü burada her taş bir temsil, her hamle bir anlam ve her masa bir kültür köprüsüdür.
İşaret dili, bu anlatının içinde sadece çeviriyi değil, satrancın görsel evrenine uygun düşen ritmik bir anlatım estetiğini taşıdı. Bedenin ve jestin uyumu, satranç tahtasında konuşan kültürlerin zarafetine eşlik etti.
Mimarlıkla satrancın buluştuğu “Başkent Ankara Takımı”, Rokoko ve Art Nouveau’nun taşlara işlenmiş izleri, Staunton'un evrensel standartlaşmaya getirdiği disiplin ve Moğolistan’dan gelen hediyenin taşıdığı diplomatik zarafet… Tüm bu detaylar, satrancın bir oyun olmadığını; birleştirici bir anlatı biçimi olduğunu gösteriyor.
Bu bölümle bir kez daha hatırlatmak istedik:
Sanat yalnızca bir ifade biçimi değil, aynı zamanda bir arşivdir.
Kültürler ancak eşit ve sessiz bir zeminde buluştuğunda birbirini anlayabilir.
Ve satranç, o eşitliğin en estetik, en evrensel zeminlerinden biridir.
Biz bir müzeyi değil, tarihin en büyük diyaloğunu anlatmaya çalıştık.Taşlar oynadı, biz sadece kulak verdik.İzleyiciye düşense şu soruyu sormak:“Bir kare tahtada kaç yüzyıllık dostluk kurulabilir?”
Yorumlar